En güzel evlilik teklifleri

Kadınlar güzel şeyleri hakederler. Evlilik teklifi hayatlarında çok özel birşeydir bunun güzel ve unutulmaz olmasını isterler, arkadaşlarına anlatabilmek, unutulmaz bir anı olması isterler. Ne yazık ki herkes çok özel bir teklif alamayabiliyor. Ama kimse üzülmesin önemli olan sevdiğin insanla hayatını birleştirme kararını almış olmak. Burada unutulmaz evlilik teklifi etmek isteyenlere yol gösterecek, ilham verebilecek yazılar veriyorum. Her şey gönlünüze göre olur umarım. Evlenecek tüm çiftlere şimdiden mutluluklar…
Koy

Adam ve kadın herhangi bir güne, arkadaşlarla çıkılacak bir yemeğe hazırlanıyorlardı. O Pazar günü sahildeki restoranda iki arkadaşlarıyla buluşacaklardı. İki seneden fazladır beraberlerdi. Arabayı park ettikleri sırada buluşacakları arkadaşlarından bir mesaj geldi. Buluşmaya geç kalacaklardır. Adam kadına döndü ve “O zaman gel biraz yürüyelim bari” dedi. Hava çok rüzgarlıydı, bu yüzden kadın başı önünde, eteklerini tutarak yürümeye çalışıyordu, bir yandan da neden bu havada ille de yürümek zorunda olduklarını düşünüyordu. Derken adam, kadına seslendi. Kadın kafasını kaldırdığında, yürüdükleri deniz kıyısının, bir zamanlar beraber laf olsun diye oturdukları o koyun, bugün her zamankinden farklı olduğunu gördü. Kırmızı halısı bir şişe şampanyası, hatta üşünebilir diye henüz paketi açılmamış iki hırkası, kadının sevdiği mezeleri, hatta kadının oğlu gibi sevdiği köpeğinin bağlanmış olduğu kayasıyla bir şaka gibi, rüzgarın insanı aptal etmesiyle hayal ve gerçeği karıştırmış gibi, sarhoşuk gibi bir yerdi şimdi o koy. Oturdular. Şampanyalar açıldı. Hırkalar giyildi. Köpeğin tasması çözüldü. Köpek, ne olduğunu anlayamıyor ama iyi bir şeyler olduğunu seziyor ve yerinde duramıyordu. Bu arada doğal olarak aynı yönde yürüyenler, park ettikleri arabalarından inenler bu çifti alkışlıyor, adama “İyi iş başarmışsın”, “Tebrikler çocuklar” diye laf atıyorlardır. Derken güya yemeğe çıkacakları arkadaşları ve daha da fazlası ellerinde hediyelerle belirdiler küçük koyda. O minicik yer şimdi tıklım tıklımdı, hediyeler, içecekler ve tebriklerle. Ve işin en güzel kısmı, elbette yine adam tarafından ayarlanmıştı. Geç kalacaklarını söyleyen arkadaşları aslında vaktinden çok daha önce almışlardı yerlerini olay mahallinde. Buldukları stratejik noktadan onların arabadan indiği andan itibaren her şeyi çekmişlerdi kameraya. Ve şimdi kadın elinde şampanyası ve etrafında en sevdiği arkadaşları ile kendine edilen bu muhteşem evlenme teklifini bir filmi izler gibi izliyordu.

Bisküvi

Kadın ne de güzel hazırlanmıştı. Bu akşam, ta ne zamandan beri planladıkları ama devamlı erteledikleri o Belçika restoranına gideceklerdi. Midye yiyecek, şarap içeceklerdi. Ama adam kendinden hiç beklenmeyecek şekilde böyle şık bir yere hiç mecalinin olmadığını, başka bir zamana plan yapsalar daha iyi olacağını söyledi. Kadın, üzerinde elbisesi ve içinde hevesiyle kalakaldı öyle. Adam “Çin restoranına gidelim, tatlı ekşi tavuk yiyelim, eve gelip bir film izleyelim, inan daha mutlu olacaksın” dedi. Aslında anahtar cümleyi vermişti adam, “daha mutlu olacaksın”, ama her bir cümleyi pür dikkat takip etmiyoruz ki hiçbirimiz, bize verilen işaretleri anında yakalayabilelim. Kadın da yakalayamadı bunu. Ofladı pofladı, onun da kavga edecek mecali yoktu, soyundu, salaşlık giyindi, gittiler o saçma sapan Çin restoranına. Bilirsiniz, Çinlilerin bir “fortune cookie” yani “talih kurabiyesi” diye çevirebileceğimiz, bir nevi bizim Falım sakızlarından çıkan fallara benzer, geleneksel, lokmalık bisküvileri vardır. Yemekten sonra verirler size birer tane tatlı niyetine. Siz de onu ortadan kırar, içinden çıkan falınızı okursunuz. Kadının hiç huyu değildi böyle bir şey, hayret, bu sefer bir de önüne iki tane getirdi koydu garson. Adam da bütün doğallığıyla “Açsana” dedi. Kadın da “Tövbe tövbe” diyerek açtı birincisini. İçinde “Karşındaki adam seni seviyor, benimle evleni misin? Cevap verme, hemen ikinciyi aç” diyordu. Kadın, titreyen elleri ve allak bullak olmuş zihniyle bozmadı adamın oyununu, kafasını kaldırıp ona bakmadı da. İkinci bisküvi her nedense daha ağırdı diğerinden. Güçlükle açtı paketi ve karşısında bir kağıttan daha ötesi vardı. O ana göre uzun sayılabilecek kadar bir zaman kımıldayamadı, cevaplayamadı, sonra aldı yüzüğü ve taktı parmağına. Derken restoranda çalışan tüm Çinliler onların önünde reverans yaparak sevinçlerini belirttiler. O salaş Çin restoranı, o aptal yer şimdi en romantik noktasıydı yeryüzünün. Ve muhakkak ki bu yediği en güzel akşam yemeğiydi. İyi ki de gitmemişlerdi Belçika restoranına…

Gezi

Onlar kalabalık bir grup arkadaştılar. Avrupa’da hayat kesiştirmişti onların yollarını 20’lerinde. O zamandan beri de kopmamışlardı, farklı ülkelerde yaşıyor olasalar da. Senede en az bir kez buluşmaya çalışıyorlardı. Adam ve kadın da hayatlarının Avrupa’da kesiştiği o dönemde, o grubun içinde tanışmışlardır. Bu sene bu grup İtalya’da buluşacaktı. Planlar yapılmış, artık biletler alınacakken, adam gelemeyeceğini söyledi kadına. “Neden” diye sorulduğunda, binlerce sebep sıraladı adam. Kadın deliye döndü. Adam, kadını zor da olsa ikna etti; ama neredeyse bir hafta sürdü kadının gönlünü alması. Biletini aldı, uçağa tek başına bindi ve buruk bir şekilde indi İtalya’ya. Arkadaşlarının hepsi adamı sordular, kadın hiç savunmaya çalışmadı, saydırdı da saydırdı adama. Aradan üç, dört gün geçti, arkadaşlarıyla beraber olmak keyfini yerine getirmişti kadının; ama burukluğu sürüyordu elbet. O gece bir barda buluşacaklardı hepsi. Kadın geç bile kalmıştı hatta. Gittiğinde tanıdık yüzler yoktu barda. Sadece birkaç başka müşteri. Aradığı arkadaşlarının telefonları ya cevap vermiyordu, ya kapalıydı ya da meşgul. Nihayet bir tanesi açtı telefonunu, gelmek üzere olduğunu söyledi. Mekanda Coldplay’ler, Depeche Mode’lar çalarken aniden Leonard Cohen’in “Dance me to the end of love” parçası çalmaya başladı. “Hoppala” dedi kadın, ne alaka? Ama hoşuna gitti çünkü bu parça en sevdiği ve düğününde çalmasını dilediği parçaydı. İçi bir garip oldu kadının, bir içki daha söylemek için arkasına döndüğünde çok tanıdık bir yüzün onun için içki hazırlamakta olduğunu gördü. Bu, vefasız sevgiliydi, barın arkasından çıkmıştı şimdi, bir elinde kokteyl, bir elinde kutu ile. Kadın gözlerine inanamadı elbette, nasıl yani ne zaman gelmişti İtalya’ya da bir de barın arkasına geçmişti sevgili, bu arada bardaki birkaç müşteri de ne zaman kaybolmuştu ortadan? Malum soru geldi, malum cevap alındı ve ekibin geri kalanı girdiler bardan içeri. Ve yeni hayat İtalya’da böyle bir gecede başladı.

Radyo

Adam ve kadın aynı üniversitede öğrenciydiler. Nasıl olmuşsa tanışmışlar, bir de aşık olmuşlardı üstüne. Uzun zamandır birlikteydiler. Adam, hem okuyor hem de bir radyo istasyonunda çalışıyordu. Her akşam dokuzda haberleri ve hava durumunu sunmak adamın işiydi. Genelde yayından birkaç saat evvel kaydederdi teybe konuşacaklarını ve radyoya teslim ederdi. Bugün de öyle yapmıştı. Kadın evindeydi, o gün buluşacaklardı akşam için. Hava berbattı, sinemaya gideceklerdi. İronikti ama adamın arabasının radyosu bozuktu ve bir türlü yaptırmıyordu nedense. Artık alışmışlardı bu duruma. Ama bugün radyonun yokluğu söz konusu olamazdı, radyoya mutlaka ihtiyaç vardı. Gidecekleri sinema epeyce uzaktaydı ama adam arabasını almamakta ısrar ediyordu, yağmuru bahane ederek. Kadın anlayamıyordu, bugüne kadar sanki hiç mi yağmur yağmamıştı? Derken bindiler taksiye. Adam kendi çalıştığı radyo istasyonunu açmasını rica etti taksiciden. Kadın “Sen hiç kendini dinlemeye meraklı değildin, hayırdır!” dedi. Adam cevaplamadı bile. Sıra hava durumundaydı. Adamın sesi doldurmuştu taksiyi, derecelerini okurken Türkiye’nin illerinin. Derken adam ayrı bir tonda konuşmaya başladı birden ve şunlar duyuldu “Hava ne kadar berbat değil mi bugün İstanbul’da, eğer sen benimle evlenmezsen benim hayatımın her bir günü böyle geçecek. Benimle evlenir misin?

2 Adet Yorum Yapıladı ( Sende Yorum Yaz! )


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

En Komik Tv Facebook Sayfası Yok Artık Facebook Sayfası